YEREL VE ULUSAL BASINDA İZZET KOYUNOĞLU Rahmeti İzzet Koyunoğlu, eski bir deyimle; Nev’i şahsına münhasır bir kişi idi. Bu kişiliğidir ki, ona bu değerli eserleri toplama imkanı yarattı. Müzecilik mesleği olmadığı halde, bu yolda bir merak, bir ön sezi Koyunoğlu’nu bu zevkin peşinden koşturmuştur. Bu hizmeti yaparken Koyunoğlu çok sıkıntı çekmiştir, yalnız kalmıştır. Çünkü yaptığı işin anlaşılmadığını anlayan veya böyle düşünen kişiler, kendilerini ayrıca yalnız da hissederler. Onun bu yalnızlığını bitirmeye çalışan ve Konya ve Türkiye çapında tanıtmaya çalışan bazı yazarlar ve kültür aşığı kişiler olmuştur. Bu makalemizde rahmetli A. R. İzzet Koyunoğlu’nun vefatı yıldönümü nedeniyle, yerel ve ulusal basında onun hakkında çıkmış olan tanıtıcı yazılardan bazı kesitler sunacağız. Avukat M. Ali Uz’un 1957 yılında henüz bir öğrenciyken kendisiyle yaptığı, fakat vefatından sonra, 26 şubat 1975/5 Mart 1975 tarihlerinde, Yeni Konya gazetesinde yayınlanan bir röportajında koyunoğlu; “Başta Abdülkadir Erdoğan olmak üzere, Türk Ocaklıların tavsiyesi ile müzeyi 1913 yılında kurmaya başladığını ve o yılın hatırasına binaen, 1913 tarihini taşıyan bir mühür kazıttığını, mevcut kitap ve mühürlenebilen eşyaya bu mührü vurduğunu” anlatmıştır. Feyzi Halıcı ise 22-12-1959 yılında Demokrat Konya isimli yerel bir gazetede yayınladığı “İzzet Koyunoğlu Müzesi” adlı yazıda bakın İzzet Koyunoğlu’ndan nasıl bahsediyor? “ İlk tanıdığımdan bu güne değin kendisine daima bir saygı ve sevgi beslediğim üstad İzzet Koyunoğlu ihtifallerden sonra, Konya Mevlana Müzesinden sonra dışarıdan gelen yerli ve yabancı ziyaretçiler tarafından mutlaka ziyaret edilen müzesiyle Konya’nın mana ve sanat kaderinde ilk planda ismi yad edilecek şahsiyetlerin başında gelir.” Yaptığı karşılıksız hizmetten dolayı İzzet Koyunoğlu yalnızca Konya’da değil, hemen, hemen Türkiye’nin her yerinde tanınmakta idi. 22-12-1959 tarihli ismini öğrenemediğimiz bir İstanbul gazetesindeki “Ulunay” imzalı, “Yine Koyunoğlu Müzesi” yazıda ise Koyunoğlu şöyle bahse konu olmaktadır; “ Bu sene Konya’ya gittiğim zaman İzzet Koyunoğlu beni karşılamaya gelmişti. Bu İzzet Koyunoğlu kimdir? İzzet Koyunoğlu, senelerden beri varını yoğunu hatta hayatını vererek topladığı, eski eserlerle bütün dünyayı alakalandıran muazzam bir koleksiyonu vücuda getiren zattır. Gene ismini öğrenemediğimiz bir İstanbul Gazetesinde, Mehmet Kemal’in 15-03-1960 tarihinde çıkan “Koyunoğlu Müzesi” adlı yazısında da İzzet Koyunoğlu ile yapılan bir söyleşi yer almaktadır. “…Kiminle bu konuda söz etsem:“-Koyunoğlu Müzesini gördün mü?” diye soruyor. Kim bu Koyunoğlu, neyin nesi ? diye sormamak elde değil. Konya muhabirimiz Edip Yılmaz’a “Koyunoğlu Müzesi”ne gitmek istediğimi söylediğimde. -İsabet edersin, dedi. Konya’ya gelen burayı görmeden gitmez… Eski bir evin önünde durduk. Bu da eski Konya evleri gibi güzelliğini sonradan belli ediyordu. Avluda önümüze bir lahit ve birkaç aslan heykeli çıktı. Müze daha kapıda başlıyordu. Kocaman bir sobanın gürül, gürül yandığı aralıkta bizi Koyunoğlu buyur etti. Sağ tarafımızdaki odada büyük bir kitaplık vardı. Odanın dört duvarını da kaplayan kitaplıktaki kitapların hepsi el yazması idi. Odanın ortasındaki camekan içinde işlemeli yazmalar vardı. Havlular, peşkirler dizi, diziydi. -Bunlar, dedi Koyunoğlu, dördüncü Murat’ın kızı Kaya Sultan’ın bizzat işlediği yazmalardır. Kendi elceğizi ile işlemiş. Dr.Hasan Özönder Bey ise Koyunoğlu’nun vefatının 40. günü dolayısıyla, 4/7-11-1974 tarihinde, Yeni Konya gazetesinde yazdığı “Dirilişinin 40. gününde: Ahmet Rasih İzzet Koyunoğlu” adlı yazı dizisinde İzzet Koyunoğlu’ndan övgüyle şöyle bahsediyordu; “Koyunoğlu beyi, bazı eş ve dostlarla ziyaret ederdik o, bundan büyük bir zevk duyar, dillere destan misafirperverliği ile bizleri mahcup bırakırdı. Tarihi, edebi, kültürel konuşmalarla, saatleri düren sohbetlerle vaktin nasıl geçiverdiğine hayret edenlerimiz olurdu. Abdest ve namazında mütedeyyin bir kişi idi. Çok gezmiş; ilim ve irfanın harman olduğu İstanbul’da yıllarca bulunduğu için bu aziz şehrin her türlü azizliklerinden fazlasıyla faydalanmıştır. Buradaki günlerini de boş geçirmemiş, devrin ileri gelen kişileriyle ilim, irfan, sanat ve fikir erbabı ile görüşüp tanışarak dost olmuştur. Onlardan unutulmaz hatıralarla dolu idi. Hibe merasiminin yapıldığı gün gazetecilerin, şu anda neler hissettiğini sormaları üzerine, şunları söylemişti: “Şöhretin bir afet olduğunu idrak edenlerdenim. Yani demek istiyorum ki şahsen övünmek, meşhur olmak gibi afetten, Cenab-ı Hak bendenizi muhafaza buyursun. Kemal-i Sıdk’u ihlas ile tesisinse çalışmış olduğum bu müesseseyi, helal para ve imkanlarımla, yani alın terimle; bütün ülkeyi dolaşarak, bu eseri vücuda getirdim. Ve yine Kemal-i Sıdk’u ihlas ile mübarek vatanıma ve kahraman milletime hibe ettim. Bir fani kul, bundan başka nasıl saadete kavuşabilir? Tanrım beni şu mesut neticeye mahzar etmiş olduğu şükran ve minnetlerle kaydederim” |
Koyunoğlu