News
11 Elylül Olayları Türkiye'ye Yeni Görevler Getirdi
Konya Büyükşehir Belediyesi'nce düzenlenen 'Şehir Konferansları'nın üçüncü konuğu Hollikost Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İbrahim Kalın oldu. Kalın ' 11 Eylül ve Sonrası' konulu konferansında Batının; Türkiye'yi, Batı ile İslam medeniyeti arasında köprü olarak gördüğünü belirterek, 'Türkiye 1980'li yıllarda gündeme gelen medeniyetler arası köprü vazifesini çok ince bir siyasetle yürütebilir.'dedi.
Aladdin Keykubat Salonu' nda gerçekleştirilen 'Şehir Konferansları'nın üçüncüsünün konuğu Hollikost Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İbrahim Kalın oldu. '11 Eylül ve Sonrası' konulu konferansa Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Özkafa, Sivil Toplum Kuruluşlarının temsilcileri, Belediye yöneticileri ve çok sayıda üniversite öğrencisi katıldı. İlginin yoğun olduğu Konferansın açış konuşmasını yapan Başkan Mustafa Özkafa, 'Biz İnsan haklarına son derece saygılı bir milletiz. Ecdadımız yüz yıllar önce insanlığa huzur verecek kriterlerini ortaya koymuştur. Dünya Hz. Mevlana kriterlerini uygulayarak huzur bulabilir. Bundan7-8 yıl önce Karatay Belediye Başkanlığı yaparken bir yaşlı amcamız beni telefonla arayarak Hacıveyiszade merhumun cami bahçelerine kış aylarında kuşlara yem attığını, bunu herkese tavsiye ederek yapmalarını istediğini hatırlattı. Bizde bu hatırlatma üzerine o dönemde belirli bölgelerde kuşlara yem verme geleneğini başlattık. Bugün de yoğun bir kış yaşadığımız için arkadaşlara talimat verdim ve kuşlara bir araba dolusu yem dağıtımı yaptık. Belirli bölgelerde yaptığımız bu uygulama kış boyunca sürecek. Biz de bunu herkese tavsiye ediyoruz. Bu örnekle birlikte şunu belirtmek istiyorum ki, insan haklarıyla birlikte tüm canlı haklarını uzakta aramayın, bizde var, bunu uygulama koyun yeter.'dedi.
Dr: İbrahim Kalın, konuşmasına programa yoğun ilgi gösteren öğrencilere teşekkür ederek başladı. Kalın, '11 Eylül'den sonra Amerika'da yaşan değişimi sadece bugünde aramamak lazım. Bu uzun bir dönemi ve tarihi bir süreci kapsıyor. 11 Eylül'de ortaya çıkan İslam ve İslam toplumu karşıtı dinamikleri anlamak için tarihi sürece bakmak gerekiyor. Bugün de devam eden İslam karşıtı söylemler bir anda ortaya çıkmadı. Amerika'da Hıristiyan fundamentalist gruplar arasında özellikle Protestan guruplar arasında İslam dininin bir terör dini olduğu, kılıçla yayıldığı gibi söylemler dile getirilmektedir. Bu söylemler iki medeniyetin ilişkileri açısından değerlendirildiğinde ciddi kırılmalara işaret eden gelişmelerdir. Bu gelişmeleri anlayabilmek için bugüne kadar batının İslam tasavvuru neydi, bunu tahlil etmemiz gerekiyor. 'dedi.
Batı ile İslam ülkeleri arasında tarihi süreçte yaşanan ve dönemlerin en önemli gelişmelerine dikkat çeken Kalın, bazı devlet liderlerinin İslam'ı din olarak seçmesinin ve zamanla Hıristiyan topraklarının Müslümanların eline geçmesinin her iki medeniyet arasında ciddi sorunlara yol açtığını hatırlattı.
Dr. Kalın konuşmasında şu görüşlere yer verdi:
"Batılı insanın İslam ve İslam toplumu hakkında asgari düzeyin altında denilebilecek kadar az bilgisi vardır. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Batı insanı ile İslam medeniyeti arasındaki ilişkiyi etkileyen en önemli faktör Endülüs devletidir. Buna ortaçağda 'bir arada yaşama' tecrübesi denmiştir. Endülüs Medeniyeti, dinler arası ve kültürler arası diyaloga verilebilecek en iyi örnektir. Fakat bu dönem bile batının İslam'a bakışını değiştirmemiştir. Bu bakış, ancak Sekülarizmin ortaya çıkışıyla nispeten değişime uğramıştır. Bu gelişme de batının Sekülarizmle birlikte Hıristiyanlığı sorgulamasıyla olmuştur. Kur'an-ı Kerim ilk defa bu dönemde Latinceye çevrilmiştir. Rönesans aydınlanma düşünürleri kiliseye karşı oldukları halde İslam'a karşı bir hayranlık içindeydiler. O dönemde İslam'a bakış tavrı ise 'bir din olarak reddediliyor, bir medeniyet olarak kabul ve takdir görüyor' şeklindeydi. Batı insanı Rönesansla birlikte Hristiyanlık dışında da bir dünyanın var olduğunu keşif ettiler.
Tarihsel süreç içerisinde Batıyla İslam arasında önemli ilişkiler yaşanmış, İslam ve İslam dünyasının tanınması farklı zamanlarda, farklı dinamiklerle kendisini göstermiştir. Avrupa ülkelerinin, İslam ülkelerinin yüzde 70'inde koloniler oluşturması, İslam dünyasının büyük bir bölümünü batının sömürüsü olması da bu etkileşimde önemli rol oynamıştır. Avrupalıların koloniler için 'onlar kendilerini temsil edemezler, temsil edilmeleri gerekir' yönündeki düşüncesi önemli bir zaman diliminde bütün Avrupa'ya hakim olmuştur. Batı kendisine İslam dünyasını medenileştirme görevini vermiştir. Kolonilerin oluşturulmasındaki temel felsefe budur. O dönemlerin oryantalizm düşüncesi bugün de devam ediyor. Batı hala İslam düşüncesini şekillendirmeye, kategorize etmeye devam ediyor. Bunu filmlerinde, romanlarında ve diğer alanlarda görmek mümkündür. Bunu arka planla birlikte düşündüğünüzde 11 Eylül her iki medeniyet arasına süre gelen ve zaman zaman zirveye çıkan tartışmalarda anı belirledi. İslam toplumu tekrar batının gündemine geldi. Batıda İslam toplumunda kadın haklarının olmadığı, demokrasinin olmadığı düşüncesi hakimdir. ABD ilk defa kendi kıtasında saldırıya uğradı. Bu travmayı Amerika dışında anlamak zordur. ABD 11 Eylül günü kendi rüyasının zedelendiğini gördü. Bu, kendi ifadeleriyle böyledir. Bu psikolojik yaralanma, bugünkü yönetim tarafından çok iyi kullanılmakta ve topluma korku yönetimini hakim kılmaktadır. 11 Eylül olayı Amerika'nın kendi içinde bir paradigmaya yol açtı. 1940'lara giden bir model var Amerika'da. Bu; çeşitli ırk ve dinlere mensup insanlar, ülkeye geldiklerinde bir asimilasyondan geçirilerek üst Amerika kimliği kazanacaklar. Bu çalışmanın başarısız olmasından sonra 'Salata tabağı' adı verilen ikinci bir medeniyet oluşturma çalışması başladı. Bu da ırklara, dinlere ve kültürlere aynı topraklar üzerinde kendi geleneklerini örf ve dinlerini yaşama özgürlüğü verdi. 11 Eylül olayı ile birlikte ikinci medeniyet oluşturma çalışmalarının da mı başarısızlıkla sonuçlandığı düşüncesi hakim olmaya başladı. 11 Eylül ile birlikte BUSH yönetiminin katkısıyla yeni bir muhafazakarlık yönetimi sergilenmeye ve güçlenmeye başladı. Bu da 'asimilasyon yoksa göçmen de yok' düşüncesine güç kazandırdı. Olay sonrasında Amerika'da bulunan Müslüman azınlıklar büyük yara aldı. Suikastlar, tehditler ve karşıt hareketler Müslümanlara zor günler yaşattı. Hatta Müslüman olmadığı halde kıyafeti Müslümanlara benzeyen farklı bir dinden bir Amerikalı da öldürüldü. Amerika'da Müslümanlara karşı 'nefret suçları, ırkçı saldırılar' yüzde 2000 oranında artmıştır. FBI 2001 yılında bu rakamın 1500'ün üzerinde olduğunu açıklamıştır. Bush yönetimi savaş söylemini çok iyi kullanarak, toplum üzerinde korkuyu hakim kılıyor. Bu da halkın devlete ve bununla birlikte yönetime sarılmasına neden oluyor. Bu durum da yönetimin işini kolaylaştırıyor. Bunu en iyi Irak gerginliği noktasında görmek mümkündür. ABD artık savaşın olup olmayacağını değil, savaşın ne zaman olacağını konuşuyor.
Olaylar ABD ile İslam ülkeleri arasını açmıştır. İlişkiler gerilmiş, Suudi Arabistan'la ilişkiler neredeyse donma noktasına gelmiştir. Amerika'da bugün 5-6 milyon müslüman yaşamaktadır. Her ne olursa olsun, ABD İslam ülkeleri ile ilişkilerini sıcak tutma ve onlarla iletişimini koparmama niyetindedir. Bunun tek nedeni var oda İslam ülkelerinin bulunduğu konumdur. Dünyada 15 önemli devlet vardır. Bunların 9'u Müslüman devletlerdir. Bunlara Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Pakistan gibi ülkeler de dahildir. ABD kendi çıkarlarını her dönemde gözetmiştir. Bu aşamada Türkiye'ye verilen görev 'her iki medeniyet arasında köprü' olma görevidir. Türkiye, hem Müslümanların oluşturduğu bir devlet, hem de demokrasinin hakim olduğu bir ülkedir. Türkiye bulunduğu konumu ve misyonunu çok iyi kullanmak durumundadır.'